25 Temmuz 2010 Pazar

Efsanevi 94 Yılı

1995 Oscarları belki de ödül töreninin başlangıcından beri en iyi oscarlar olarak görülmekte. Öyle ki en iyi film dalında aday olan beş filmden üçü sinema tarihinin en iyi filmleri listelerinde daima yer bulacak filmlerdir. Frank Darabont'un inanılmaz bir yönetmenlik performansı gösterdiği ve seyirci oyları ile belirlenen en iyi film seçmelerinde genellikle ilk sırayı alan "The Shawshank Redemption"; Quentin Tarantino'nun efsanevi filmi "Pulp Fiction"; Zemeckis'in olanca iyimserliği ile kotardığı aile filmi başyapıtı "Forrest Gump". 2010 Oscarlarında bir tane en iyi filmi hakeden film bulmakta zorlanırken 95 Oscarları'ndaki bolluk göz kamaştırıyor. Öyle ki herkesin itibar ettiği imdb.com'a  verilerine göre Shawshank ilk sırada yer almakta, Pulp Fiction 6'da, Forrest Gump ise 37'de görmekteyiz.

94 senesinin bu başarısından sinemaya giriş yapan "Post-Modern" kavramının katkısı tartışılmaz. Birbirine geçen türler, 94 senesinden önce rastlayamacağımız karakterler bir anda yepyeni bir soluk getirdi. Gotik yönetmen Tim Burton'un tek gerçekçi filmi "Ed Wood"a biyografik film kalıplarını kullanmasına rağmen biyografik film diyemeceğimiz, Amerikalı Fransız ya da Fransız Amerikalı yönetmen Luc Besson'un hala en iyi işi olan ve sübyancılığa meyleden "Leon"una aksiyon deyip de kurtulmak mümkün değil. Aradan onca yıl geçmesine rağmen aşk filmi olarak sınıflandıramayacağımız "Leon" romantizmine yaklaşan tek filmin yine aşk filmi olarak sınıflandıramayacağımız "Wall-e"'nin olması, bu filmlerin post-modern yaklaşımı ne kadar başarılı kullandığına önemli bir işaret. Post-modern yaklaşımın hiç beklemediğimiz bir alanda, animasyonda kullanımı da 94 senesine rast gelir. Sinemada izlerken ağlamayan çocuğun bulunmadığı, Disney'in tarihi boyunca yaptığı tek cesur hamle -ana karakterlerden birinin ölümü- ile akıllara kazınan "Lion King".

94 senesinden komedi de nasibini alır. Jim Carrey adlı bir komedyen bu yıl yaptığı üç filmle bir anda dünya yıldızı olup çıkar. "The Mask"ta görsel efekt yardımıyla o müthiş mimiklerini konuşturan Carrey, Farrely'lerin aartık klasik olmuş aptal komedisi "Dumb&Dumber" ve dedektif komedisi "Ace Ventura: Pet Detective" ile kendi mimikleri ile ortalığı yıkar. Öyle ki Amerika'da o sene en fazla gişe yapan 15 filmden üçü bu filmlerdir. Bu üç filmin rakamları 300 milyon doları aşmıştır.

Avrupa sinemasında da yetkin eserler ortaya çıkar 94'de. Bela Tarr'ın 450 dakika süren başyapıtı "Satantango", Kieslowski'nin renk üçlemesinin son filmi "Three Colors: Red", Milcho Manchevski'nin insancıl başyapıtı "Before The Rain", Michael Radford'un "Il Postino"su, Ken Loach'ın "Ladybird Ladybird"u öne çıkan filmler olarak kayda geçiyor. Daha sonra Hollywood'da şansını deneyecek olan Kar Wai Wong'un "Chukking Express", ülkesinde sinema hayatını sürdüren Yimou Zhang'un "Huozhe"su Uzakdoğu'dan dünya sinemasına açılmada mihenk taşlarını oluşturmakta.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder