19 Mart 2010 Cuma

Beti- Kısa Film Hikayesi

Her insan bir dünya... Kendi kati kuralları olan; işleyişi, dinamikleri farklı. Kendi duvarlarımız var; içeridekilerin olabildiğince kendimize ait, olabildiğince kendimize özgü kalması için. Dünyamıza dahil olmaya çalışan her yeni insan, değişiklik demek. Çünkü, yaşadığımız her saniye bir öncekinden farklı, her saniye kişiliğimize ilmik ilmik yeni dallar örerken, bir insanın getireceği değişim rüzgarını azımsamamak gerek. Çünkü insan başka insanı etkilemeden duramaz, değiştirmeye çalışmadan ya da kendisini değiştirmeden, bu insanın doğasına aykırı. Çünkü insanlık kollektif bir bilinçle doğar, büyür, anlam kazanır, ölür ve anlam kaybeder. Çünkü hızlanan zamanla birlikte değişim sürekli kendini yenileyen bir hal aldı. Çünkü kişiliğimiz üzerinde okuduğumuz saçam sapan bir tweetin bile inanılmaz etkisi var. Çünkü kişiliğimiz bilinçten ziyade bilinçaltıyla haşır neşir ve gözümüzün önünden geçenlerin haddi hesabı yoktur.  Bazen bir bakarız; dünyamıza her soktuğumuz insan bizi bir parça da olsa değiştirmiş. Bazen bir bakarız; o kadar kalabalık olmuşuz ki kendimize özgü bir şey kalmamış bu evde.

Böyle şeyler anlatmayı deneyeceğiz. Biraz kremalı saçmalık...

Pınar kızın ismi. Pınar'ın bir gününü anlatalım başlarken. Uyanır önce. Odasına ve dünyaya adapte olmaya çalışır. Oda küllüklerle, boş sigara kutuları ile dolu. Tuvalete gider ve aynada kendini izler biraz. Odasının penceresinden balkona çıkar ve sigara içer. Kendini ritme kaptırmış Pınar, elinde bir satır; ileri geri sallıyor. Ritme uyarak oyuncak bebeklerin kafalarını koparıyor. Bir sonraki sahnede ise çalıştığı barda görürüz. Barmen kızımız, tezgahı silmekte ve barın penceresinden üst kattan atılan eşyalar gözükmekte.  Ha bu arada bu bölümün hiç bir sahnesinde Pınar yalnız değil, hep yanında birileri var.

Başka bir kız olsun öbür kızın ismi. Bu kızımızda Pınar'ın tersi olsun. Pınar'ın hayatı ne kadar kalabalıksa o kadar yalnız olsun bu kız. Odasının duvarları kendi yaptığı resimlerle döşenmiş olsun. Boyu kadar kitapları olsun. Onlarca çalar saati olsun ve bu onlarca çalar saat on saniye aralı kurulmuş olsun. Çalmaya başlasın biri, sonra diğeri, sonra öbürü ve kızımız hepsini susturmaya çalışsın. Sonra duvar resimlerinin altında ağlasın kızımız. Kitaplarının altında ezilsin. Avazı çıktığı kadar bağırıp, çıksın evden. Pınar'ın çalıştığı barda Pınar'ın karşısına otursun.

Ve gelelim üçüncü bölüme. Pınar bu kadar kalabalıktan sonra, gelenlerin onu değiştirmesine izin vermiyor; o, geleni değiştiriyor. Kızımız ise yalnızlığından ve kendisinden bıkmış şekilde, aynada değiştirilmiş bir şeyler görmek istiyor ve Pınar'ın tüm değişim tekliflerini kabul ediyor. Pınar, kızımızı yatağa bağlıyor ve bıçaklarını kızımıza geçiriyor. Beğenmediği tüm şeyleri kesiyor ve kendi yeni bir şekil veriyor. Kızımızın saçları kısalıyor, ojeleri kararıyor, tişörtleri delik deşik oluyor. Çünkü Pınar sadece bu şekilde dünyasına birisini kabul edecek. Çünkü asosyallikten muzdarip kızımız da sadece değişmek istiyor; nelere mal olduğunu düşünmüyor. Ve Pınar'ın kendisini andıran bir oyuncak bebeği olması ile son buluyor hikaye. Bu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder